Kelebek Magazin

“UÇAK HENÜZ KALKMAMIŞTI… AMA GÖNLÜMÜZDEN BİR YILDIZ DÜŞTÜ”

Bazı sabahlar vardır ki insan uyanmaz…

Yani gözünü açsa da yüreği kapalıdır artık.

Çünkü o gün, insanın içinden bir şey eksilir.

3 Temmuz 2000 sabahı… İşte tam da böyle bir gündü.

Henüz telefon çalmadan önce her şey normaldi.

Ama sonra o tek cümleyle, tüm Türkiye gibi benim de içime çöken sessizlik başladı:

“Kemal Sunal vefat etti.”

İnanmak istemedim.

Çünkü Kemal Abi, öyle kolay ölmezdi.

Sanki hep yaşayacak gibiydi.

Sanki biz güldükçe, o da bizimle var olacaktı.

Ama en çok da beni şaşırtan şey…

Onun uçağa binmiş olmasıydı.

Yıllardır bilirdik, çekinirdi, korkardı.

Yola çıkacaksa karayolunu tercih ederdi hep.

Ama işte o sabah, “Balalayka” filminin Trabzon çekimleri için ilk kez uçağa binmişti.

Ve o uçak…

Henüz kalkmamıştı bile.

Sadece tekerlekleri dönmeye başlamıştı…

Ama kalbi bu gidişe razı gelmedi.

Kemal Sunal, ilk ve son uçuşunu pistin üzerinde tamamladı.

O uçak havalanmadı…

Ama Türkiye’nin en kıymetli kahkahası göğe yükseldi.

O an sadece donup kaldığımı hatırlıyorum.

Ama sonra gazetecilik refleksiyle hemen harekete geçtim.

Çalıştığım kanalın genel müdürü Faruk Bayhan’ı aradım.

Durumu anlatırken, sesimdeki titrekliği bastıramadım.

“Akşama bir belgesel hazırlayabilir miyiz?” diye sordu.

Hiç düşünmeden, “Hazırlarız,” dedim.

Çünkü Kemal Sunal bunu değil sadece…

Daha fazlasını hak ediyordu.

Ve sonra yıllarımı paylaştığım, bir zamanlar aynı hayatın içinde yürüdüğüm eski eşim Müge Anlı ile göz göze geldik.

İçimiz kan ağlarken oturduk montaj masasının başına…

O gün akşamına, bir Kemal Sunal belgeseli hazırladık.

İmkânsız gibi görünüyordu.

Ama içimizde öyle büyük bir sevgi, öyle derin bir saygı vardı ki;

O gün saatler değil, duygular konuştu.

Ve ortaya çıkan o belgesel, hâlâ bugün sosyal medyada izlediğiniz, paylaştığınız, gözyaşı döktüğünüz görüntülerin kaynağı oldu.

Bir gecede hazırlanmış, ama kalplere yıllarca kazınmış bir eserdi o.

Kemal Sunal…

Onun için ne yazsak, hep eksik kalır.

O sadece bir sanatçı değildi.

O, halkın dilinde dua, yüreğinde umut, gözlerinde tebessüm olmuş bir adamdı.

Hiç kimseyi küçük görmedi.

Sadece oynadığı karakterlerle değil, duruşuyla da büyüttü kendini.

Mütevazılığıyla, sessizliğiyle, nezaketiyle hep örnek oldu.

“Şaban” sadece bir karakter değildi…

Bizdik.

Kimi zaman hakkı yenmiş bir gariban,

Kimi zaman dürüstlüğüyle ayakta kalmaya çalışan bir Anadolu çocuğuydu o.

Onun filmlerini izlemek, kendimize bakmaktı aslında.

Bugün, aradan tam 25 yıl geçti.

Ama onun bir bakışı, bir repliği, bir sessizliği bile hâlâ içimizde yankılanıyor.

Yüzümüz gülse de, içimiz biraz eksik.

Çünkü o artık yok…

Ama biliyorum…

Her televizyonda rastladığımızda,

Her sokakta küçük bir çocuk “Şaban” taklidi yaptığında,

Her yaşlı amca onun adını anarken tebessüm ettiğinde,

Kemal Sunal bir kez daha yaşıyor.

Ben hâlâ o sabahın soğukluğunu içimde taşıyorum.

Ve hâlâ o gün akşamına yetiştirdiğimiz belgeselin her karesinde bir veda değil, bir şükran, bir saygı, bir sonsuzluk görüyorum.

Uçak kalkmadı belki…

Ama sen kalktın Kemal Abi…

Gönlümüzün en yüksek yerine çıktın.

Ve orada hiç inmedin.

Burhan AKDAĞ

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ