Kelebek Magazin

‘Sonuna geldiğim hayatımın dökümü’

Yeni romanı ‘Son Yolcu’da yaşamını sorgulayan Nedim Gürsel, “Açıkçası bu kez sonuna yaklaştığım hayatımın dökümünü yapmak istedim. Kitabım …

Yeni romanı ‘Son Yolcu’da yaşamını sorgulayan Nedim Gürsel, “Açıkçası bu kez sonuna yaklaştığım hayatımın dökümünü yapmak istedim. Kitabım otobiyografi değil ama otobiyografik unsurların ağır bastığı kurmaca bir anlatı” dedi.

Geçtiğimiz yıl ‘Son Fasıl’ adlı kitabını yayınlayan Nedim Gürsel, bu kez ‘Son Yolcu’ ile karşımızda… Gürsel, yeni kitabında Paris’te yaşayan Deniz Çakır isimli yaşlı bir yazarın eşini aldatmak için yaptığı yolculuk üzerinden etkilendiği olaylara, insanların, savaşlarla kadınların, coğrafyalarla kentlerin ve duyguların izdüşümlerine dikkat çekiyor… Gürsel ile Paris-İstanbul ve Diyarbakır ekseninde geçen romanını konuştuk…

‘BELKİ SON ROMANIMDIR’

Yeni romanınız ‘Son Yolcu’da değişik bir anlatı tarzı denediğinizi söyleyebilir miyiz? Hayatınızın bir dökümünü yapmışsınız ama tümüyle otobiyografiye başvurmadan…

Bu romanım, “belki son romanım olur” kaygısıyla, sizin de haklı olarak belirttiğiniz gibi hayatımın kısa bir dökümünü yapmayı denedim. Beni etkileyen, varoluşumu belirleyen başlıca olayların, insanların, savaşlarla kadınların, coğrafyalarla kentlerin ve duyguların izdüşümlerini yazmaya özen gösterdim. Mübadelede evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalanların ve Kürtlerin sesi duyulsun istedim. Yaşlı bir yazarla genç bir kadının umutsuz aşkları da var bu romanda… Paris-İstanbul-Diyarbakır ekseninde bir yolculuğun hikayesi de…

‘BAZI TUZAKLAR VAR’

■ Evet ama, bu hikaye tümüyle kurmaca unsurlardan oluşmuyor. İşin içine büyük ölçüde otobiyografik unsurlar da giriyor. Aslında ‘Son Yolcu’nun üzeri örtülü bir otobiyografi olduğunu söyleyebilir miyiz?

Belki şöyle diyebiliriz. Otobiyografinin ağır bastığı bir anlatı söz konusu ama sonuçta bir romanla karşı karşıyayız. Bu tarza “auto-fiction” yani “öz kurmaca” deniliyor. Otobiyografiyle kurmacanın sınırları çok belirsiz. Buysa, doğrudan otobiyografiye ters düşen bir durum. Çünkü otobiyografide yazar okura hayatıyla ilgili anlatacaklarının gerçek olduğu vaadini verir. Bu demek değildir ki tüm hayatını anlatacak. Ama anlattıklarının tümünün gerçekle birebir örtüşmesi gerekir. Son Yolcu’da yazarla okur arasında böyle bir sözleşme yok. Buna karşılık yazarın okura hazırladığı bazı tuzaklar var.

■ Kitabınızı okurken içinde yaşadığımız siyasal sorunlara da göndermeler olduğu ilk bakışta fark ediliyor. Bir aşık romanı da diyebiliriz Son Yolcu’ya ama asıl anlatmak istediğiniz bu aşk üzerinden Kürt kimliğinin sorgulanması değil mi?

Evet öyle denilebilir. Ama, yalnızca Kürt sorununa değil, tüm azınlıklara da göndermeler var. Mübadeleye ya da 6-7 Eylül olaylarına…

‘HAYAL GERÇEK OLDU’

■ Deniz Çakır Fransız Televizyonu’nun kendisi üzerine çekeceği bir belgesel vesilesiyle geliyor İstanbul’a ama asıl amacı genç Kürt sevgilisiyle buluşmak. Bu arada çok sevdiği, kimi zaman özleminden kahrolduğu İstanbul’u da kucaklamaktan geri kalmıyor. Siz de bu kez Fransız Alman ortak kanalı Arte’nin “Nedim Gürsel’in İstanbul’u” adlı belgeselinin çekimi için geldiniz sanırım.

Evet öyle oldu. Aslında Son Yolcu’yu bitirmiştim. Romandaki İstanbul yolculuğu bir öngörü olarak yer almalıydı anlatıda ama gerçeğe dönüştü. Arte’nin önerisini aldığımda kurmacanın günün birinde gerçek olabileceğini anımsadım. Hayal ettiğim ve romanda anlattığım belgesel çekimi gerçeğe dönüştü. Ne tuhaf değil mi? Edebiyat galiba böyle bir şey. Kesin yanıtlar sunmaz, sorular sorar. Çünkü soruların sorulmadığı baskı ortamlarında özgürlük olamayacağına göre yaratıcılık da olmaz.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ