MİKROFANA YÜREK KOYAN ADAM GÖZALTINDA…

Susturulmak İstenen Bir Kalem Değil, Bir Vicdandır: Fatih Altaylı’nın Gözaltısı Üzerine
Bu ülkede bazı sesler yüksektir. Çünkü o sesler kimsesizlerin sesi olur, sessiz çoğunluğun haykırışına dönüşür. Fatih Altaylı işte o seslerden biriydi. Kimi zaman sivriydi, kimi zaman dobra, ama hep kendince samimi. Düşündüğünü söyledi, eğilmedi, yamulmadı. Kalemiyle değil, omurgasıyla yazdı.
Bugün gözaltında.
Ama asıl ürkütücü olan, bir sözde gazetecinin, bir yandaşın, bir yalakanın bu gözaltıyı günler öncesinden “haber” vermesi.
Henüz soruşturma başlamadan, henüz savcı konuşmadan, birilerinin “yakında başına gelecek” demesi…
İşte asıl gazeteciliğe hakaret budur!
Bu, habercilik değil; sarayın postacılığıdır.
Bu, öngörü değil; organizasyondur.
Ve bu yüzden Fatih Altaylı’nın gözaltına alınması yalnızca bir adli işlem değil, bir sistem göstergesidir.
Ben Fatih’i ilk kez, Türkiye’de özel radyoculuğun başladığı o cesur yıllarda tanıdım.
Best FM’de sabah haberlerini sunarken yaptığı yorumlarla, gazeteleri okurken yaptığı keskin analizlerle dikkatimi çekmişti.
Sadece haber vermiyordu, haberi sorguluyor, düşündürüyordu.
Birçoklarının cesaret edemediği dönemde, mikrofona yüreğini koyan ender isimlerden biriydi.
O gün tanıdım onu. Sonra tanıştık.
Yıllar geçti, ekranlar değişti, gazeteler kapandı, insanlar sustu. Ama o susmadı.
Şimdi susturulmak isteniyor.
Ama unutulmamalı:
Gerçeği susturamazsınız.
Vicdanı tutuklayamazsınız.
Kalem kırılır ama boyun eğmez.
Fatih Altaylı’nın gözaltına alınması, hepimize yöneltilmiş bir tehdittir.
Ve bu tehdit karşısında susmak, suç ortaklığıdır.
Bir gazetecinin değil, bir ülkenin vicdanı kelepçeleniyor.
Bu karanlık elbet geçecek.
Ama bu dönemin utancı, bu suskunluğun lekesi silinmeyecek.
Ve biz bugün hâlâ ses çıkarabiliyorsak,
Bunu, Fatih gibi korkusuzlara borçluyuz…
Burhan AKDAĞ