Kelebek Magazin

Genco Erkal: İktidar huzursuz, korkuyor, sonunun geldiğini de görüyor

Usta sanatçı Genco Erkal, geçen hafta prömiyer yapan “İmparator” adlı yeni tiyatro oyunu üzerine konuştu: Türkiye’de diktatörlüğe doğru giden ciddi bir sivil darbe, tek adam dönemi yaşandığını belirten Erkal, “Ama artık bu iktidar huzursuz, korkuyor, sonunun geldiğini de görüyor. Bundan sonra devam etmesine imkan yok” diye konuştu.

Usta sanatçı Genco Erkal, geçen hafta prömiyer yapan “İmparator” adlı yeni tiyatro oyunu üzerine ANKA Haber Ajansı’na verdiği özel röportajda, “Ben, yaptığım işe çok inanıyorum. Her sabah, akşam dinlediğim bütün haberler bana bir mücadele gücü veriyor. Diyorum ki ‘Bizi bu kadar artık enayi yerine koyamaz bu insanlar. Bir şey yapmak lazım.’ Ben sanatçıyım. Kendi dilimle ne yapabilirsem onu yapıyorum” dedi. Türkiye’de diktatörlüğe doğru giden ciddi bir sivil darbe, tek adam dönemi yaşandığını belirten Erkal, “Ama artık bu iktidar huzursuz, korkuyor, sonunun geldiğini de görüyor. Yani artık bu iktidar, sonuna ulaştı. Yani bundan sonra devam etmesine imkan yok” diye konuştu.

Usta tiyatro oyuncusu Genco Erkal, 26 Ocak 2023 tarihinde Trump Sahne’de prömiyer yapan “İmparator” adlı oyununa dair ANKA Haber Ajansı’na özel röportaj verdi. Usta sanatçı, oyunun yanı sıra Türkiye gündemine dair açıklamalarda da bulundu.

“İMPARATOR”

“İmparator” isimli oyun, Etiyopya İmparatoru Haile Selassie’nin 44 yıllık imparatorluğu devrildikten sonra, imparatora yakın ve aralarında imparatorluk yöneticilerinin de olduğu isimleri saklandıkları yerlerde bulan ve kendileriyle konuşan Polonyalı gazeteci Ryszard Kapuściński’nin röportajlarından oluşan, Türkçeye “Afrika Aslanı” olarak çevrilen kitaptan tiyatroya uyarlandı.

“UZUN ZAMANDIR ÇALIŞTIĞIM BİR PROJE”

Genco Erkal, “İmparator” adlı oyunu üzerinde çok uzun zamandır çalıştığını ve yoğun emek harcadıklarını söyleyerek, oyunun sahneye uyarlanma sürecini şöyle anlattı:

“Ben, bu oyuna aslında epey uzun zamandır çalışıyorum. Pandemi öncesi başlamıştı kağıt üstünde çalışmaları, metin üzerinde öncelikle başlamıştı. Birazcık ertelendi, tabii pandemi bütün elimizi, ayağımızı kestiği için duraklamak zorunda kaldık, bitmesini bekledik. Araya Ahmet Arif’ten bizim ‘Şah Damarım’ oyunu girdi. O da biraz geciktirmiş oldu bu projeyi. Ama bu projeye, dediğim gibi uzun zamandır çalışıyorum. Çok ilginç bir kitap. Polonyalı, çok ünlü, bizim ülkemizde de tanınıyor, kitaplarının pek çoğu Türkçeye çevrilmiş Ryszard Kapuściński adında bir gazeteci-yazar. Bütün dünyayı dolaşmış. Afrika ile özel ilgili, Latin Amerika ile ilgili, tabii Sovyetler Birliği ile de ilgili. Birçok röportaj kitabı var. Gittiği yerde bir sürü değişik kişilerle konuşup kitaplarını öyle yazmış.

POLONYALI GAZETECİNİN RÖPORTAJLARINDAN ORTAYA ÇIKAN BİR KİTAP

Burada da şöyle bir geçmişi var bu projenin: Ünlü, tabii 44 yıl saltanatı süren Etiyopya İmparatoru Haile Selassie’nin devrildikten sonra onun yanında sarayda çalışanlar, onun hizmetkarları, ama arada bakanlar gibi önemli kişiler de var. Yakalanmamak üzere, çünkü onları deviren, cunta diyelim, onların peşinde. Yakalanmaktan korkarak yer altına gizleniyorlar. Bu Polonyalı gazeteci-yazar gidiyor, araya birtakım insanları da koyarak onları saklandıkları yerlerden buluyor. ‘Sizinle görüşmek istiyorum. Bize durumu anlatın’ diyor. Bunlar çok korkuyorlar, ‘Aman başımıza bir şey gelir. Sakın ismimizi söyleme, bizden söz etme. Tamam, konuşalım ama bizi koru. Çünkü başımıza bela gelir.’ Böyle bir 70-80 kişilik bir röportajlar silsilesinden dilimize ‘Afrika Aslanı’ diye çevrilen bir kitap çıkıyor ortaya.

KİTAP ÜZERİNDE BİRÇOK ÜLKEDE DEĞİŞİK UYARLAMALAR YAPILIYOR

Sonradan değişik ülkelerde, İngiltere’de, Polonya’da tabii ve başka ülkelerde ve Amerika’da değişik uyarlamalar yapılıyor bu kitap üzerinden. Ben de bunların hepsini izledim, inceledim. Hiçbiri de beni çok fazla tatmin etmedi. Ama dedim ki ‘Ben kendi uyarlamamı yapacağım’. Bizim uyarlamamız aslında, bir İngiliz’in yaptığı bir uyarlamanın Türkçesi üzerinden ben onu kendime göre geliştirdim. Çünkü çok kapsamlı bir konu ve her ülkede hangi yönetmen bunu ele alırsa biraz kendi ülkesinin durumunu düşünerek, paralellikleri düşünerek ve mesela bizim için önemli olan başka bir ülke için o kadar önemli olmayabilir. İngilizler başka yerlerine ilgi çekiyorlar ama ben bizim gözümüzde bizim seyircimize en etkili olabilecek neyse onu yapmaya çalıştım. Bayağı uzun bir metin çalışması oldu. Önce tabii Türkçeye çevrildi, İngilizceden çevirdim. Sonra da üstünde dramaturji çalışması, aşağı yukarı 2,5-3 aylık da bir prova süreci var.

MERAK EDİYORUM, NASIL KARŞILANACAK BU OYUN TÜRKİYE’DE

Bu oyunun değişik versiyonları var. Bazen 7-8 kişi, bazen daha kalabalık, bazen tek kişi, bazen 3-4 kişiyle değişik değişik oynanmış. Biz, burada iki kişilik bir versiyon yaptık. Bana Enes Sarı bu oyunda eşlik ediyor, oyuncu arkadaşım. Müziklerini Nazım Çınar yaptı. Sahne tasarımını Duygu Sağıroğlu’nun bir çalışmasından uyarladık. Giysileri Özlem Kaya, ışık tasarımını Hakan Özipek. Arkasında da bayağı emek veren bir güçlü kadro var bu oyunun. İşte şimdi başladık, bu akşam ikinci oyunu oynayacağız. Gene hâlâ çok fazla gerilim ve heyecan var. Merak ediyorum, nasıl karşılanacak bu oyun Türkiye’de diye. Ama ilk gecesinde çok güzel geri dönüşler aldık. Seyirciyi bayağı harekete geçiren bir oyun oldu. Oturdukça daha da ilerleyeceğini düşünüyorum bu reaksiyonların.

“SİVİL DARBE VE TEK ADAM REJİMİ BİZİ DOĞRUDAN DİKTATÖRLÜĞE GÖTÜRÜYOR”

Usta tiyatrocu Genco Erkal, son dönemlerde kendisi dahil pek çok sanatçıya çeşitli sebeplerle davalar açılması, konser ve tiyatro oyunlarının iptal edilmesi ile ilgili düşüncelerini şöyle aktardı:

“Türkiye, çok değişen ve büyük dramatik değişimlere sahne olan bir ülke. Ben, hayatımda resmi olarak 4 tane askeri darbe yaşadım, gayri resmilerini saymıyorum. Bir sürü darbe, gizli darbeler de yaşadım. Bu son dönemde sivil darbeleri de yaşamış olduk. Yani güya demokrasi var ama tam tersine, bayağı ciddi bir sivil darbe ve tek adam rejimi bizi doğrudan doğruya diktatörlüğe götürüyor. Yani ister istemez, her şeye bir kişi karar verirse, bütün atamalar, yargı, her şey onun emrinde olursa… Ordu, polis teşkilatı, eğitim, yani aklınıza ne gelirse ülkede hep tek kişinin ağzından çıkan sözcüklere bağlı, maalesef öyle bir dönem yaşıyoruz.

BU İKTİDAR HUZURSUZ, KORKUYOR, SONUNUN GELDİĞİNİ GÖRÜYOR

Ama artık bu iktidar huzursuz, korkuyor, sonunun geldiğini de görüyor. O zaman da muhalefet hareketine hiçbir tahammülü yok. En ufak bir şey olunca, örnek olsun diye, başkaları da aynı şekilde konuşamasın, ters bir tepki veremezsin diye hemen durduruluyor. İşte davalar açılıyor, içeri atılıyor. Şu anda mesela ülkemizde sadece siyasi nedenlerle, hiçbir hukuki gerekçe olmadan insanlar ne kadar yatacaklarını bilmeden hapisteler. Yani böyle bir şey. İnsanın aklı almıyor ama maalesef öyle. Çünkü istemediğini, beğenmediğini hemen yarın oraya yolluyor, yatırıyor.

BU KADAR KUVVETLİ ASKERİ DARBELER GELMESİNE RAĞMEN DEVAM EDEMEDİLER

Ondan sonra biliyorsunuz, yargıçlar değiştiriliyor, savcılar değiştiriliyor. Yani tamamen istediği gibi, kukla gibi oynatıyor herkesi. İstediği kararları da çıkartıyor. Ama ben, bunun böyle devam edebileceğini zannetmiyorum. Yani artık bu iktidar maalesef sonuna, maalesef değil özellikle sonuna ulaştı. Yani bundan sonra devam etmesine imkan yok. Çünkü iyi kötü, bakın mesela Etiyopya’dan bahsediyoruz ama Etiyopya’da meclis yok, muhalefet partisi yok, demokratik bir gelenek yok ama biz de iyi kötü, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte giderek gelişen, tabii aralarda büyük kesintilere uğrar, başı belaya girer çıkar ama gene de köklü bir muhalefet ve bir demokratik gelenek var. Bu kadar kuvvetli askeri darbeler gelmesine rağmen devam edemediler. Yeniden demokratik düzene geçmek zorunda kaldılar.

BU ÜLKENİN KANINA İŞLEMİŞ BİR DEMOKRATİK GELENEK VAR

O yüzden ben, bunun da devam edeceğini zannetmiyorum. Çünkü artık bu ülkenin kanına, iliğine işlemiş bir demokratik gelenek var. İnsanları öyle kolay kolay susturamıyorsanız, en azından ülkenin yarıdan fazlasını susturamıyorsunuz ve bugün belki böyle bir frenleyebilirsiniz ama o frenler patlayacaktır çok yakın zamanda diye düşünüyorum.

“MUHALEFETİN VE MUHALİF SANATÇILARIN SESİYİM”

Usta sanatçı Erkal, tüm olumsuzluklara rağmen umudunu ve mücadele gücünü kaybetmeyişini şu sözlerle anlattı:

“Ben, yaptığım işe çok inanıyorum ve devamlı bütün bu sorunları yaşıyorum, içimde duyuyorum. Çok beni sarsıyor. Her sabah, akşam dinlediğim bütün haberler bana da bir mücadele gücü veriyor. Diyorum ki ‘Bizi bu kadar artık enayi yerine koyamaz bu insanlar. Bir şey yapmak lazım.’ Ben sanatçıyım, kendi dilimle, kendi görevim, işim, o çerçeve içinde ne yapabilirsem onu yapıyorum. Yani ne bileyim, Ahmet Arif’i getiriyorum, Nazım Hikmet’i getiriyorum, Gogol getiriyorum, şimdi de bu ‘İmparator’u getiriyorum gündeme. Yani bir çeşit muhalefetin sesiyim ben. Ve muhalif sanatçıların da sesiyim. Bakınız, Nazım Hikmet’ten bu yana, Ahmet Arif’ten bu yana gelen bir geleneğin sözcüsü ve temsilcisi olarak bulunuyorum sahnede.”

“SEYİRCİYLE KARŞILIKLI BİR GÜÇ OLUŞTURUYORUZ”

Genco Erkal, seyirciye moral aşısı yaptığını ve karşılıklı bir güç oluşturduklarını belirterek şunları söyledi:

“Biz, seyirciden çok çok büyük bir karşılık buluyoruz. Yani oyunlarımızın gidişi ve sonucunda seyirciden aldığımız tepki bizi çok mutlu ediyor. Çünkü bütün oyunlar büyük bir coşku havasında geçiyor ve o seyirciyle iletişimimiz, yani onların ‘Biz sizin ne demek istediğinizi çok iyi anladık’ diyerek bize cevap vermeleri, aynı şekilde o coşkuyu paylaşmaları çok güzel bir şey. İşte sanatın gücü bu zaten. ‘Birlikte olursak, hep beraber pek çok şey üretebiliriz, yapabiliriz’ moralini vermek. Ben, kendime de moral aşısı yapıyorum, aynı zamanda seyirciye de yapıyorum. Onlar da bana aynı şekilde. Karşılıklı bir güç oluşturuyoruz ve bu çok önemli bence ülkemizin geleceği için.” ANKA

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ