Kelebek Magazin

Çin’de karantina merkezine giren muhabir anlatıyor: Özgür olmanın riskleri var

Çin sıkı karantina uygulamalarıyla gündeme gelmeye devam ederken Financial Times Muhabiri Thomas Hale, Şanghay’da yaşadığı 10 günlük karantina …

Çin sıkı karantina uygulamalarıyla gündeme gelmeye devam ederken Financial Times Muhabiri Thomas Hale, Şanghay’da yaşadığı 10 günlük karantina macerasını anlattı. Hale, karantina merkezine götürülürken nereye gittiğini bilmediğini belirtiyor ve çıktığında yaşadığı “yeniden karantinaya alınma” endişesini ise şu sözlerle kaleme alıyor: “Özgürlüğün risklerini bu kadar hafife almak için deli olmak gerektiğini düşündüm.”

COVID-19 salgınının merkezi olarak görülen Çin’de sıkı önlemler devam ediyor. Ülkede sık sık dünya basınına yansıyan karantinalar yaşanıyor. Hatta geçtiğimiz günlerde Şanghay’daki Disney Resort, COVID nedeniyle kırmızı alarm vermiş. Yetkililer, tüm ziyaretçilerin testleri negatif sonuçlanana kadar parkta kalmalarını istemişti. Eğlence merkezine girişler de merkezden çıkışlar da yasaklanmıştı.

Ancak ülkenin aldığı COVID önlemleri bununla da bitmiyor. Daha önce pek çok defa hem basına hem de sosyal medyaya yansıyan görüntülerde, temaslı ve virüs testi pozitif çıkan kişiler için alınan önlemler görülmüştü. İnsanlar; şehirden uzak, nerede olduğu bilinmeyen merkezlerde geçirdikleri 7 günlük veya daha uzun bir süreçten sonra eski hayatlarına dönebildiklerini anlatıyordu.

Financial Times’ın Şanghay muhabiri de bu pek bilinmeyen esrarengiz karantina sürecini kaleme aldı. Thomas Hale, hem kaldığı merkezi hem de yaşadıklarından sonra neler hissettiğini yazarken yeniden karantinaya girme korkusunun sosyal hayatını nasıl etkilediğine de dikkat çekti.

TÜM OTEL BİR KİŞİ İÇİN KAPATILDI

Gizli bir tesise götürülmeden önce otelde kalan Hale, kendisine karantinaya girmesi gerektiğini belirten bir telefon aldığını anlatıyor:

“Şanghay Belediyesi Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nden arıyordu. ‘Dört ya da beş saat sonra gelip seni alacağız’ dediler. Meslektaşlarımın tavsiyelerine ve Çin’deki önceki karantina deneyimlerime dayanarak, hazırlık yapmak istedim. Konserve ton balığı, çay, bisküvi, üç çeşit vitamin, dört çeşit Haribo, Tupperware, yoga matı, havlu, temizlik ekipmanı, uzatma kablosu, çok sayıda kitap, göz damlası, bir kupa gibi şeyler almalıydım.

Bu arada ilk telefondan 4-5 saat sonra bir telefon daha geldi. Bu defa otel personelinden bir kadındı: ‘Yakın temaslısınız. Dışarı çıkamazsınız’ dedi.”

HER KÖŞE BAŞINDA TEST YAPILIYOR

Çin’de PCR testi neredeyse günlük bir ritüel ve birçok sokak köşesinde test kabinleri oldukça yaygın. Ülkenin iki büyük uygulaması olan Alipay veya WeChat kullanılarak, her kişinin en son test sonuçlarına bir QR koda bağlanıyor. Herhangi bir yere girmek için kodun taranması ve böylece konumun izlenmesi gerekiyor. Yeşil, giriş yapılabileceği; kırmızı, bir sorun olduğu anlamına geliyor.

“Sıfır Covid” olarak bilinen bu yaklaşım, virüsün maksimum düzeyde bastırılması için alınan önlemlerden biri. Bir vaka tespit edilir edilmez virüsün bulaşmasını durdurmak için temaslı izleme, sürekli test yapmak, sınır karantinası ve kapanmalar kullanılıyor. Ayrıca Çin’de birkaç çeşit karantina var. Evde, otelde, hastanede ve yakın temaslı karantina… Yakın temaslılar ayrı bir tesiste karantinaya alınıyorlar. Thomas Hale da nereye gittiğini bilmediği sırada bir tesiste 10 günlük sürecek karantinaya alınıyordu.

“NEREYE GİDECEĞİMİZ HAKKINDA HİÇBİR FİKRİMİZ YOKTU”

Hale oteldeki tek yakın temaslı olmasına rağmen otelin kapatıldığını ve dışarı çıkmasına önlem olarak da bir görevlinin beklediğini belirtiyor. Ardından da tehlikeli madde giysili adamların gelip test yaptıklarını ve bir otobüse bindirildiğini anlatıyor:

Hale, karantina sürecinin karanlıkta bir otobüste ilerlerken başladığını anlatıyor.

“Bir yetişkin olarak, gideceğimiz yer hakkında hiçbir fikrimiz olmadan bir yere götürülmek ilginç bir deneyimdi. Tehlikeli madde giysisi giymiş şoförümüz, telefonuyla çılgınca konuştu. Bir saat kadar sonra, sürüşü de daha çılgın hale geldi ve aklıma Guizhou eyaletinde bir karantina nakliye otobüsünün çarptığı ve 27 yolcunun öldüğü son haberler geldi. Emniyet kemerimi bağladım ve koridoru kapatan bavulumu yeniden konumlandırdım.

Sonunda bir tarlanın ortasındaki küçük bir yolda durduk. Sürücüye telsiz üzerinden yola devam etmesi talimatı verildi. Ancak bu imkansızdı çünkü önümüzde birkaç büyük vagon vardı.”

KUTU GİBİ KABİNLER

Hale, saatler süren yolculuktan sonra nihayet varış noktasına ulaştıklarını anlatıyor: “Otobüsteki herkese bir oda numarası verildi. Odaların görüntüsü bizi aniden uyandırdı. Tesis, her biri yerden kısa ayaklıklar üzerinde oturan, her biri nakliye konteynırına benzer bir kutu olarak tanımlanabilecek yapılardan oluşuyordu. Toplamda kaç kabin olduğunu söylemek zordu. Floresan dış mekan aydınlatması yukarıda titredi ve her kapıyı görecek şekilde bir kamera olduğunu gördüm.

Kabinimde iki adet tek kişilik yatak, bir su ısıtıcısı, bir klima ünitesi, bir masa, bir sandalye, bir kase, iki küçük bez, bir kalıp sabun, açılmamış bir yorgan, küçük bir yastık vardı. Zemin toz ve kirle kaplıydı. Pencere parmaklıklıydı, yine de dışarı doğru eğilebiliyordunuz. Duş yoktu. İnternet bağlantısını kontrol ettiğimde, Şanghay otelimdeki internetten 24 kat daha hızlıydı.

Daha sonra bir sakin, Çin’in TikTok’u Douyin’de dolaşan benzer toplu karantina tesislerinin görüntülerine atıfta bulunarak, ‘Videoları görmüştüm, ama gerçek olmadığını düşünmüştüm’ dedi. Ben de videoları izlemiştim ve Çin’e gelmeden önce bu yerlerden birini bulmanın mümkün olup olmayacağını merak etmiştim. Şimdi ise çıkmak istiyordum.

10 GÜNLÜK KARANTİNA

Tüm personel, tehlikeli madde elbiseleri giydiği için kimin kim olduğunu ayırt etmek başlangıçta imkansızdı. Ayrıca bizim gibi onlar da tesisten çıkamıyorlardı. Daha sonra bir çalışan bana günde 230 Rmb (31,75 pound) ödendiğini söyledi.

Günlük rutinim ise şu şekilde ilerledi: Sabah erkenden, pencerelerimizi ve ön basamaklarımızı püskürten endüstriyel sınıf bir dezenfektan makinesinin gürültüyle uyandık. Yemekler sabah 8, öğlen ve akşam 5’te verildi. Sabah 9 civarında, mavi tehlikeli madde giysili iki hemşire PCR testlerini uygulamak için geldi. Bir keresinde testim pozitif çıkarsa başka bir yere götürülüp götürülmeyeceğimi sordum. ‘Elbette götürüleceksin’ dedi hemşirelerden biri.

Sıkı bir kişisel rutine bağlı kaldım: Dil çalışması, iş, öğle yemeği, iş, şınav, çevrimiçi satranç… Kabinler arasında ses çok kolay geçebiliyordu ve geceleri ayakta kalıp dolaşan insanları duyabiliyordum. Şanslıydım. En azından sadece deneyimlemek yerine neler olduğunu gözlemlemek benim işimdi.

Yatak, demir bir çerçeveden ve altı tahtadan yapılmıştı ve şilte o kadar inceydi ki, tamamen düz yatmak zorunda kalıyordunuz. Bu arada karyolaya yaslanmak imkansızdı. Varışta kalışımın yedi gün olacağı söylenmesine rağmen, aslında 10 gün sürdü.”

SONUNDA SERTİFİKA DA VERİLMİŞ

10 günün sonunda PCR testi negatife dönen Hale, artık bu gizemli karantina tesisinden çıkmaya hazırdı: “Kalkış saatim yaklaşırken, uzun bir aradan sonra ilk defa ayakkabılarımı giydim. Yerel haberlerde, Şanghay yakınlarında başka bir tesis inşa ediliyordu. Gitmeden önce bana bir sertifika verildi. Sanki ben, bir sınavı yeni tamamlamış ya da en azından yeni bir eğitim almış gibiydim.”

Karantina sürecinin zorluğu ya da nerede olduğu bilinmeyen bir tesise gitmenin ürkütücülüğü dışında Hale, karantina sonunda oluşan tedirgiğinliği de anlatıyor. Yeniden aynı şeyleri yaşamak istememe korkusunun kendisini nasıl etkilediğini şu şekilde yazıyor:

“ÖZGÜRLÜĞÜN RİSKLERİ”

“Otelime döndüğümde su sıcaktı ve şilte yumuşaktı. Banyodaki tartıdaki sayı daha düşüktü. Kutlama yemeği için doğru zamandı. Ancak herhangi bir restoran, tüm bunları tekrar yaşamama neden olabilirdi. Sokakta kararsız bir şekilde bir ileri bir geri dolaşarak biraz zaman geçirdim. Barlarda ve restoranlarda kalabalığın yanından geçerken, özgürlüğün risklerini bu kadar hafife almak için deli olmak gerektiğini düşündüm. Sanki paralel bir dünyada yaşıyorlardı.

Bir biftek restoranına yaklaştım ve paket servisi olan restorandan sipariş vermek için QR kodu kaydırmam gerekip gerekmediğini sordum. ‘Hayır’ dedikleri zaman büyük bir rahatlama hissettim. Sonra kendimi gördüm: Saçları artık sarı değil ama henüz grileşmemiş, bıyıklı ve 10 günlük kirli sakallı. Telefonuna uzandığında, sanki her türlü bedeli ödeyecekmiş gibi hareketleri hem aceleci hem de bitkin.”

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ