Kelebek Magazin

Antikalar restoratör kız kardeşlerin dokunuşuyla hayat buluyor

Hasar görmüş, kırılmış, yıpranmış antika veya aile yadigarı eşyalara farklı teknikler kullanarak yeniden hayat veren restoratör kız kardeşler, kuyumcu titizliğiyle çalışıyor.

Restoratör Burcu Öztürk ile kız kardeşi Duygu Öztürk, Şişli’deki atölyelerinde bir anlık dalgınlıkla parçalara ayrılan vazoları puzzle gibi birleştiriyor, rengi atmış metalleri eski parlaklığına kavuşturuyor, kırılmış ancak parçası kaybolmuş eşyaları benzer maddelerle tamamlayarak orijinalliğini bozmadan onarıyor.

Yaptıkları çalışmalarla ilgili antika restorasyon atölyesinde AA muhabirine konuşan Burcu Öztürk, yanlış yapıştırılmış bir üründeki malzemeye uygun olmayan yapıştırıcıyı sökmenin, sıfırdan bir obje onarmaktan daha zor olduğunu söyledi.

Çoğu zaman Japon yapıştırıcısı kullanılmış objelere rastladıklarını aktaran Öztürk, bunun yanı sıra yumurta ve ince bulgurla yanlış yapıştırılmış bir porselenden bu maddeyi sökerken de çok zorlandıklarını ifade etti.

Öztürk, müşterilerinin izin vermesi halinde restore ettikleri bazı eşyaların öncesi-sonrası hallerini sosyal medyadan paylaştıklarını dile getirdi.

Burcu Öztürk, restoratör olma hikayesinin ise daha çocukluktan başladığını anlatarak, çocukken çamurdan bir çaydanlık yaptığını, sonra kırılan çaydanlığını tamir etmek için yoğun uğraşlar verdiğini, ilkokulda ise yağlı boya tablolar yaptığını, sonraki eğitim hayatında ilgi alanı olan restorasyona yöneldiğini söyledi.

Kırılan objeleri eski haline getirip onardığını aktaran Öztürk, porselen vazo, avize, tabak, fincan gibi ürünleri yapıştırarak görünümünü tamamladığını ifade etti.

Öztürk, objenin büyüklüğüne, rengine, dokusuna ve kondisyonuna göre yapılan işlemin süresinin değiştiğini de dile getirerek, “Bir vazonun restorasyonu 3 ay sürebiliyor. En son yaptığımız vazonun üzerinde çiçek motifleri vardı. Ama bir fincan, kulpuyla bir hafta, bazen 6 ay sürüyor. Metallerde oksidasyon oluyor. Ona kimyasal işlem uyguluyoruz. Bir de kimyasaldan ayırma işlemi yapıyoruz. Ph ölçümü yapıyoruz, uzun sürüyor.” dedi.

Küçükken ünlü ressam Bob Ross’un programlarını izleyerek resim yaptığını kaydeden Öztürk, objelerde eksilen veya silinen resimleri kendi elleriyle çizerek tamamladığını söyledi.
Öztürk, müşterileri teslim ettikleri ürünler konusunda “sonuç bu şekilde olacak, böyle ilerleyeceğiz. Renk, ton ve doku farkı olabilir” diye uyardığını anlatarak, şöyle devam etti:

“Bazen bu uyarıları unutuyorlar. ‘Böyle istemiyordum ki.’ diyorlar. O zaman çok zorlanıyorum. İnsan gibi her vaka başka bir teşhis ve tedavi gerektiriyor. Objelerde de ne kadar porselen olursa olsun, kırık sayısı ve renkler değişiyor. Başlıyorum ama başıma ne gelecek ben de bilmiyorum. Bazen özgün dokuya zarar vermek istemediğim için doğal bırakıyorum. Öyle bırakınca karşı taraf öyle beklemiyor, ‘Hiç kırılmamış gibi istiyordum.’ diyorlar. Ama ben öyle bir söz vermiyorum.”

Nadir üretilen objelerle de çalıştığını ve restorasyona gönderilen ürünlerle ilgili araştırmalar yaptığını bildiren Öztürk, ayrıca genelde müşteri ilişkileriyle ilgilenen kız kardeşiyle çalışmanın avantajlı olduğunu sözlerine ekledi.

“ÜÇ KUŞAĞI AŞMIŞ ŞEYLER GELDİĞİ ZAMAN HEYECANLANIYORUM” 

Ablasıyla çalışmaktan mutluluk duyduğunu ve yaz mevsimiyle birlikte tarihi eser kazılarına gitmeye başladığını ifade eden oyuncu Duygu Öztürk de evlerinde antika eşyalara nazaran minimalist anlayışı benimsediklerini söyledi.

Duygu Öztürk, en çok antika alış satışı yapan insanlarla muhatap olurken zorlandığını, bu kişilerin bambaşka kaygıları olduğunu anlatarak, “İstiyorlar ki o kırılan şey 100 yıl önce fırından nasıl çıkmışsa öyle geri verelim. Öyle bir şeyin mümkün olmadığını söylüyorum. Aile yadigarı olan üç kuşağı aşmış şeyler geldiği zaman hem kendim için heyecanlanıyorum hem de müşteriyle bir şekilde anlaşıp onu almak için de Burcu adına heyecanlanıyorum.” dedi.

Tiyatro eğitiminin yanı sıra restorasyon eğitimi de aldığını aktaran Öztürk, cam eserlere ayrı bir ilgisi olduğunu belirterek, “Ahşap, metal de çalışıyoruz. Kapı ya da pencere aksamı gibi büyük eserler de geliyor. Beyoğlu’nda bir demir atölyesi ya da Maslak’ta bir ahşap atölyesiyle konuşup bir süre orada tutup üzerinde çalışıyoruz. Bu atölyede sadece küçük objeler üzerinde çalışıyoruz.” diye konuştu.

Restore edilen eşyalarda kullanılan malzemeye bağlı olarak zamanla deformasyon oluşabileceğine değinen Öztürk, “Çok fazla gün ışığı gören yerde bırakmamalı. Madde durduğu yerde göz görmese bile neler yaşıyor. Porselen ve seramik ürünlerde, uzun yıllar içinde kullandığımız epoksilerde sararma olabilir. Yeme içmede kullanılmaması için uyarıyoruz ama ola ki kullanıldı nemli bir bezle silinmeli.” uyarısında bulundu. AA

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ